26 Aralık 2009 Cumartesi

kelebeğin rengi...


uzunca bir aradan sonra yine kelimeler döküldü beyazlığın üstüne,gene yazamamaktan şikayet ederken:)içim karanlık bugün güneş parıldamıyor İzmir gibi..

güneşin görünmediği bir gün daha İzmir de sanki istemeden yapılan şeyleri örtercesine bulutlar kaplamış gökyüzü maviliğini,sarı turuncu yapraklar yollarda garip bir hüzün oluşturmuşlar her hazan mevsimi olduğu gibi renkler büyüleyici ama bir o kadar da ağlama hissi uyandırıyor insanda bitiş sona eriş...

keşke insanlar her istediklerini yapabilseler,umutsuzluğa kapılmasalar hiç,hep hayal ettikleri gibi yaşayabilseler hiçbir şey için geç kalınmasa erken gidişler olmasa istedikleri tam da o anda olabilse.beraber olmak istedikleriyle olabilseler,istedikleri evde oturabilseler hani hayal ettikleri gibi pembe panjurlu ev kıvamında,sevdikleri işte çalışabilseler ve öyle bir yaşasalar ki şikayet edecek hiçbirşeyleri olmasa umutları hiç tükenmese hiç solukları kesilmese biliyorum çok şey istiyorum :) gene şikayet edecek birşeyler bulurmuyuz ki tüm dileklerimiz gerçek olsada nankörmüdür insanoğlu dedikleri gibi ?? bilmemm.. ama daha güleryüzlü bir insan topluluğu olur sanki etrafta insanlar başlarını yukarı kaldırırlar kaldırım taşlarını sayacaklarına belki her sabah karşılaştıkları insanlara gülümserler günaydın diyerek kimbilirr??

yeni bir yıl daha kapıda çok az kaldı zile basmasına:) tüketilmek üzere bekliyor sırasını..dilerim yeni yılda daha az şikayet eder daha çok gülümseriz ve yine dilerim ki dilediğimiz herşey tam da dilediğimiz anda olur hiç bekletmeden ...

mutlu ,huzurlu, şehitsiz,afatsız,sağlıklı,sevdiklerimiz ve sevenlerimizle hep ağız dolusu güleceğimiz bir 365 gün dileğiyle...

umutlu yıllar dostlarr...

sevgilerr

kelebekk..:)

15 Aralık 2009 Salı

mucizeler:)


9 mayıs 2009 HAMİLEYİMMM.. mesajı ile başlayan serüven 14 aralık 2009 (saat 18:23/18:24) tarihin de sona erdi..Ada kız Alp oğlan... tatlılar tatlısı iki küçük insan yavrusu,iki büyük mucize....ikizlerimiz geldi, akça pakça dünyalar güzeli bir kız Ada,dünyanın en yakışıklı erkeği Alp:) Bakmaya,dokunmaya kıyamadığın başlarına birşey gelir diye korktuğun iki melek...

yeni bir dönem başlıyor...kah güleceğiz onlarla kah sabahlayacağız başlarında. hayatımızı onlar yönetecek bir süre,hiç şikayetçi olmayacağımız bir değişim bu,uzunca bir zaman onların dışında konuşacak konumuz olmayacak.. ilk gülüş,ilk diş,ilk adım,ilk sözcük ... herşey an an takip edilecek,onlarla yatılıp onlarla kalkılacak.İçimizde güller açıcak bir tebessümle herşey çok daha güzel olucakk...

Ada kız Alp oğlan çok uzun zamandır bekliyorduk hoşgeldiniz biricik mucizelerimiz hayatımıza....
sevgilerrr
kelebek:)

11 Kasım 2009 Çarşamba



Yağmur var bugün İzmir de..çok güzel yağıyor,havanın kederi dağılıyor ..deniz kıyısında olmalı şimdi, yağmurun denize düşüşünü seyre dalmalı ıslanarak,belki de hayallere doğru bir yolculuğa çıkarak...

yağmur güzel şey umutlu... yağması,seyretmesi,sonrası,yağmurlu havada sıcacık battaniyenin altın da kahve ve kitap ahengi ..

melankoliğim gene yazasım,çizesim,fotoğraf çekesim ve gidesim var her yağmurda ve hazanda olduğu gibi hoş ben bahardada isterim gitmek, belkide hep aklım gitmekte neyse:))

kısaca seviyorum işte var mı ötesi???:)

yağmurlu (ama afatsız) günlere!!
sevgilerr
kelebek...








Uzun zamandır boya telaşımız var,ne renk olsun rengi bulduk aman tanrımm!! koyu oldu gibi ayrıntılarla ve boyayı biran önce bitirip ( kendimiz boyayacağız diye inat ettik çünkü) yerleşme derdindeyiz.Bu arada ben de 'dokuz ayın perşembesi' ni bir araya getirip,devamlı onuda yapmalıyım buda yetişmeli modunda elimde bir bir yapılacaklar listesi devamlı tamamlananların üstüne bir çizik atma durumundayım.Soluksuz kaldım anlıyacağınız ..


Amaaa bittiiiiii....:) ve çok da güzel oldu bana göre tabii:P merak edenleri beklerim :))))) rahat rahat oturmak nasip olur inşallah ,ben evde biraz oturmaya karar verdikten sonra. hergün yeni bir şey çıkıyor, ben bugün evde oturacağımın ardından. ama olsun azimliyimm:P elbet birgünnn..

dostlarla kahve keyfin de:) ii kışlar olsun sıcacık ve afatsız..


sevgiler
kelebekk..




15 Eylül 2009 Salı

Aşk...




Gecenin bir yarısı gözlerimden uyku akıyor ama elimdeki kitaptan kendimi alamıyorum:)''İclal Aydın''ın son kitabı okuduğum ''Senin Adın Bile Geçmedi'' adı diğerlerinden farklı bu kez bir derleme değil...çok sevdiğim bir yazardır kendisi,hayata karşı dimdik duruşunu severim ..yıkılıp ,ihanete uğrayıp,ufalanarak ama pes etmeden devam edebildiği için kaldığı yerden farklı bir yeri vardır bende..doğallığından,kendini,aşkını,kızını,mutluluğunu,mutsuzluğunu saklamamasından etkilenirim...sağa sola sapmaları yoktur onun dosdoğrudur kitaplarında, yazılarında, hayatında.kızını babasını özlemeden büyütmek istesede kendisinin tersine ,başarılı olamadı. kızıda kendi gibi babasını özleyen bir çocuk,en azından işin görünen yanı bu..
severim ''İclal Aydın''ı kısaca,güzel yürekli bulduğumdan..kitaba başladığımda birkaç cümleye takılıp yazıyorum bu yazıyı.
İlki ''Sadece neşe ve mutlulukla anılanlar değil,en acı ayak izini bırakanlar dahi o''sandık odası''nın bir parçası olmuşlar madem o halde ömrümüzden geçen her kişiye...adamış kitabını çok doğru buldum bu yorumu,biz sadece iyi insanlarla,iyi duygularla mutlulukla yaşamıyoruz ki hatta hayatımızın bir çoğunu,mutsuzluklara ve bizi mutsuz edenlere adıyoruz...bizi en çok üzen aşk mesela,en büyük sevdamız o zannediyoruz''mutlu aşk'' yoktur sonucundan yola çıkarak,elimizdekilerle yetinmeyip hep kaybettiklerimizle bizim olmayanlarla uğraşıyoruz ve beynimizin gizli odalarından arada sırada çıkarıp,tozlarını üfleyip bir iç geçiriyoruz...keşke yapmasaydım,keşke o kadar üzülmeseydim keşke keşke...aslında hepsi bizi biz yapan şeyler hepsi birer tecrübe.
Yazar'ın bir sözü daha var takıldığım ''birini sevmeye beni benden iyi kimse ikna edemez''biz değil miyiz başkalarına göre çok hataları olan sevdiğimizi,göklere çıkaran..kimseyi dinlemeden ,sadece bizim gözümüzle gördüğümüze aşık olan...bizi üzdüğünde de ''ben sana demiştim'' diyenlere inatla onu savunan körü körüne... bu yorum da çok doğru değil mi??aslında bizi bizden başka kim etkileyebilir ki? Kim dibe çekebilir yada göklere çıkarabilir??kendi mutsuzluğumuzu da mutluluğumuzuda kendimiz yaratmıyor muyuz??biz biz herşeyi yapan,olmayacak insandan beyaz atlı prens yada bir prenses yaratan,böylece en büyük zararıda kendimize veren, kalbimize söz geçiremeyerek..ama hayat bu işte,inişlerle çıkışlarla devam ediyoruz yaşamaya hergün kendi hikayemizi yazarak...
sevgiler
kelebek..:)

8 Eylül 2009 Salı

YAĞMURDAN SONRAKİ TOPRAK KOKUSU:)



Bugün tüm yurt yağmurlu,haberler de hep sel görüntüleri...''Allah afatından saklasın'' derlerdi eskiden büyükler ''ne demektir''diye düşünürdüm.Doğal facialar,doğa öcünü alıyor sanki bizden hiç kıymetini bilmediğimizden,hep canını yaktığımızdan,daha yeni onlarca ağaç,orman yandı arazi derdine, elbet karşılığı ödenecek...:( neyse içkarartıcı gerçekler bunlar,asıl yazma sebebim;yağmurdan sonra duyduğum toprak kokusunun verdiği keyifti ama...:(
Şimşekler çaktı,gökyüzü aydınlandı ve çok yakındı.gök delinmişçesine yağdı içinde biriktirdiği tüm kiri,pisi,acıyı,hüznü attı içinden ve arkasından gelen bir sessizlik... temiz,mis gibi bir hava ve toprak kokusu muhteşemmmm....
Bizim evin arka tarafı bahçe ve ben şanslı azınlıktanım kokuyu rahat rahat içime sindiriyorum:)
kışı hiç sevmememe rağmen ,yağmurundan vazgeçemem.bayılırım yağmurlu havalara çocukluğumdan beri...Bilenler bilir annemler,çarşıda oturuyor yağmur yağdımı hemen tüm perdeleri açıp camın önüne yerleşirdik annemle, keyfine doyum olmazdı o anların.her yağmur yağdığında hep aklıma gelir ne güzel günlerdi.. Etrafta telaşla ıslanmamak için koşuşturan insanlar,saçak altları biraz dinsin diye bekleyenlerle dolu,esnafla muhabbetteler.yağmurun durmayacağı anlaşılınca izin istenerek saçak altından yola devam...Güzel geçen bir çocukluk,ve yağmurdan sonraki toprak kokusunun keyfine varabilmek şanslımıyım neyim??:))
Bu sene ,çok yağmur yağar inşallah ama afatsız,toprak kavuşur sevdalısına,çiftçinin yüzü güler,biz susuz kalmayız...Herşey zamanında güzel,dileklerinde zamanında gerçekleşmesi ümidiyle...
sevgiler
kelebek:)


5 Eylül 2009 Cumartesi







Yaz



uzunca bir aradan sonra yine birlikte....



Abimler geliyor, yoldalar ve geldilerr derken temmuz ağustostan bişey anlamadık hatta onları geriye gönderdik, hayata kaldığımız yerden devam ediyoruz ..gurbet işi zor iş, gidene mi kalana mı?? bilmiyorum. bizim için oldukça hüzünlü ,hem gelmeleri hem gitmeleri .gelmeleri sevindirici tabii ama gitmeleri aklımıza gelince sevinç hüzünle karışıyor, dur bi gelsinler değil mi ??olmaz!! gitmelerini de düşünüp ,hüzünlenmemiz lazım:)işte böyle ...bu sene yaz, şenlikli ve koşuşturmacalı geçti ama hava, pek izin vermedi deniz keyfine... alabildiğine rüzgar, patlak bir hava olsun genede yaz yazdır:) ve kışa inat en sevdiğim mevsimdir kendisi ,yaz çocuğu olduğumdan mıdır?? bilinmez ..mordoğan'daydık bu sene geçen senelere farkla, bide buraları deneyelim dedik ama yolun virajı,beni gerdi anladım ki kendim kullanmadığım zaman, yol beni geriyor... neyse bizimkiler dönmemize yakın dediler ki; ''karaburun'a gidelim'' ii dedik... kalktık hazırlandık ,20 km ne olcak en fazla yarım saat diye düşünüyorum... aman allahım o ne yol öyle, dar ve virajlı aşağısı uçurum gittik 20 km yi nerdeyse bir saatte gerim gerim gerim gerilerekten vardık... neyse bir siteye girdik hem bakalım neresi burası hem de ev var mıdır acaba?? diye... bana bedava verseler oturmam orda ama, neyse bi koy azizim dergilerde ki resimler gibi ...deniz, 3 renk dibi görünüyor tepeden sanki akvaryum ,sanki havuz... yok böyle bir güzellik, dağın tepesine kurmuşlar siteyi aşağıya kadar uzun merdivenler temiz ,düzenli bir site... yanımıza bir beyefendi geldi, site yöneticiymiş ''nerelesiniz''??dedi'' karşıyaka 'lı'' dedik ''94 senesin de ben de Karşıyaka Lisesi'nde öğretmenlik yaptım ,çok severim karşıyaka' yı'' dedi ''bizde'' dedik:) Atatürkçü Düşünce Derneği'nin de Karşıyaka başkanıymış. ama adam istanbul'lu, ona rağmen ,bir Karşıyaka ve Atatürk aşığı ...şaşırmamak işten değil... bilgili ve kültürlü ve tam bir beyefendi neyse ...dediki '' isterseniz aşağıda bir koy var ,denizi kumluk çocuklarla falan daha rahat denize girebileceğiniz bir yer'' malum çocuklar da var... ii dedik dediği yeri bulduk ama yol yok ! Abartmıyorum,, daracık bir toprak yol karşıdan araba gelse geçecek yer yok ...o kadar!! aşağısı, uçurum anlık bir hata doğru aşağıya... Allah korusun. neyse, gene gerim gerim gerildiğimi söylemesem de olur değilmi?:) ama böyle bir deniz böyle bir koy yok azizim... deniz mükemmel ve ötesi pırıl pırıl diğer taraftaki gibi üç renk ama nasıl bir renk dediğim gibi işte dergilik ...hani bakarızda içimiz gider ya o türden. girdik çıktık suya ayrılmak gelmedi içimizden ama dönüş yoluna geçmek gerek, gene gerilmeye:)
hem Mordoğan'lılar hem Karaburun'lular yollarının yapılmasını istemiyorlarmış Çeşme otobanına bağlayalım demişler ama isteyen kabul eden yok!!çünkü fazla kimsenin gelmesini istemiyorlarmış... haklılar aslında bambaşka bir cennet, yolu düzgün olsa hiçbir şey kalmaz... denizde pet şişeler, etrafta naylon torbalar ,çiğdem kabukları, meyve kabukları ,diğer çöpler... en azından oranın halkı temiz bakmışlar koylara fazla gidilemediğinden belkide … yolu bana göre değil ama deniz ,süper ve ötesi resim için ,yaşamak için izmir'e gelmeyeceksen yaşamak için ideal, çok güzel çokk..
işte böyle bir yaz sezonunu daha bitirdik, kış sezonu başlıyor... hazan mevsimi, yapraklar sararacak yollara dökülecek... Etraf bambaşka bir renge bürünecek... hazan mevsimini ,babam çok sever başka bir renge bürünür oda .. Benim ruhumu sıkabiliyor ama ağaçlar, yapraklar, renkler çok büyüleyici... Doğa, uykuya hazırlanıyor. yazın çoşkusundan, kışın tembelliğine geçiyor ...güzel şey mevsimler ,ama ilkbahar ve yaz değişmez favorim ..içim kıpır kıpır daha bir mutlu ruhum :P yeni bir sonbahar ve ardı kış mevsimi bizi bekliyor ,umarım yeni sezonda hep mutlulukları ve sevinçleri paylaşırız sıcacık bir kahve keyfinde...
sevgiler..
kelebek..

7 Temmuz 2009 Salı

can dündar






Bu sefer bi değişiklik yaptım, bir alıntı paylaşacağım sizinle kendi yazımı değil,ama okuyunca neden paylaşmak istediğimi anlayacaksınızdır..Can Dündar'ın bir yazısı bu ben çok sevdim okurken,biliyorsunuzdur belkide,ama ben yinede kelebeksworld'da tekrardan birlikte okuyalım istedim işte böyle uzun lafın kısası yazarın dediği gibi'' hiçbir şey için ''son''demeyin.Neyin gerçekten son olduğunu bilemezsiniz...''

sevgiler..
kelebek..

SON

Dünyaca ünlü bir fotoğrafçı... Şöhrete ve paraya doymuş. Yaşadığı büyük kentin gürültüsünden, sürekli çalan telefonların sesinden, ha bire “Kendini toparla” diyen sıkıcı öğütlerden sakınabilmek için müzikle tıkıyor kulaklarını...Arabayla eve döndüğü bir gece yarısı, yine kulağında notalarla keskin bir virajı alırken ölümcül bir kazadan kıl payı kurtuluyor.Çarpmak üzere olduğu aracın penceresinde ölümün yüzünü görüyor.Azrail’iyle yüzleşiyor.Az kalsın tabutu olacak arabasından inip yürümeye başlıyor. O andan itibaren, kendisini kovalayan ecelin peşine düşüyor.Ve ölümü kovalarken, yaşamı keşfediyor.* * *Hayranı olduğum Alman film yönetmeni Wim Wenders’in son filmi “Palermo Shooting” (“Palermo’da Yüzleşme”), hayatı, ölümü ve kendini sorgulamaya davet ediyor izleyicisini...Ölümle yüzleşmesinin ardından Palermo’da ikinci hayata başlayan fotoğrafçı, eski hayatını kirli bir elbise gibi çıkarıp atıyor üzerinden... Bu güzelim Akdeniz adasında, kulağında müzikle saatlerce yürüdükten sonra cep telefonuna göz atıyor:“Yokluğumda 23 kişi aramış” diyor.“Yokluğum” dediği, “varlığı” aslında...Belki de ilk kez kendisi için “var” olduğu saatler...O adada tanışıp sevdiği kıza, “görmediği hiçbir şeye inanmadığını” söyleyince şu cevabı alıyor:“Bense sadece görmediklerime inanırım: Tanrı, aşk, yaşam gibi...”* * *Filmin bir sahnesinde çobanlık yapan zengin bir işadamı, yeni hayatına doğru yürüyen fotoğrafçıya bir hayat dersi veriyor:“Bazen bir şeyleri son kez yaptığımızı fark etmeyiz. Belki o yüzü son görüşümüzdür ya da o yoldan son geçişimiz... Bir şarkıya kulak verirken onu bir daha hiç dinleyemeyeceğimizi bilmeyiz; birinde tattığımız aşkı, bir daha hiç yakalayamayacağımızı bilemediğimiz gibi...“İşte o yüzden, her şeyi son kez yaşar gibi doyasıya yaşamalıyız.”* * *Michael Jackson’ın “son konseri”ne hazırlanırken ölüvermesi bana bu sahneyi hatırlattı.Basın toplantısında kararlı bir edayla “Bu kesinlikle en son konserim olacak” diyordu. En iyisi olsun diye çabalıyordu.Bizse, gençliğimizin efsanevi pop starını sahnede son kez izleyebilmek için bilet arıyorduk.Oysa hayat, kendisine rağmen plan yapılmasından hiç hoşlanmazdı. Onun, başka bir “son” planı vardı.* * *O yüzden, siz siz olun, hiçbir şey için “son” demeyin.Neyin gerçekten “son” olduğunu bilemezsiniz.Hayat bazen, sonuncuyu çoktan yaşatmıştır size, esaslı bir finali bile çok görür; bazense “Bir daha olmaz” zannettiğiniz şeyi, ummadık anda karşınıza çıkarıverir. En iyisi, her şarkıya son kez dinler gibi kulak vermek, her baharı bir dahakini göremeyecekmiş gibi içine çekmek, her dostla, ana babayla son buluşmaymış gibi sımsıcak kucaklaşabilmek, her aşkı en sonuncuymuş gibi doyasıya yaşayabilmektir.

20 Haziran 2009 Cumartesi

gölge..




Zaman içerisin de mutlu olmaktan korkar hale mi geleceğiz,mutsuzluğumuz doyumsuzluğumuzdan mı?? herşeyimiz var bilgisayarlar,telefonlar,müzik çalarlar dijital dünyada herşey son nokta...
düşünüyorum da eskiden çok mutluymuşuz, farketmesekte...daha az bulunuyorduk, cep telefonu yoktu,kütüphaneye gidiyorduk google yoktu,haberleşmek için mektup yazıp, bir hafta bekliyorduk ulaşması için e-mail yoktu...peki biz nasıl yaşıyorduk??nasıl buluşup,nasıl haberleşiyorduk??ilginç değil mi?şimdi bir iki saat telefonsuz kalsak ne yapacağımızı şaşırıp,panik oluyoruz.tüm kafelerde kablosuz internet olduğundan,kısa bir soluklanma anında bile,önümüzde pc devamlı çalışma halindeyiz.çok hızlı hareket ediyoruz çok durup beklememiz lazım...
bir yerde okumuştum,bu kadar hızlı yaşamıyorduk, daha okul zamanlarıydı .küçük bir alıntı bu ''zamanında hazine arayıcıları,ormanın derinliklerinde ki tapınağı bulmak için yola koyulmuşlar,kızılderili öncüler eşliğinde ..hem yüklerini taşıyıp,hem rehberlik yapıyorlarmış hazine avcılarına.neyse çok kısa bir sürede,çok uzun yol katetmişler..bir ara hazine avcılarının şaşkın bakışları arasında,tüm yükleri bırakıp sırtlarından oturmuşlar...tabii adamlar çok sinirlenmiş,dinlenmek onlara göre zaman kaybı.bağırıp çağırmaya başlamışlar,ne yapıyorlarmış yola devam etmeleri gerekiyormuş...
kızılderililerin başı olan konuşmaya başlamış;''çok kısa zamanda çok uzun yok katettik,şimdi burda oturup gölgelerimizi beklemeliyiz,çünkü bize yetişemiyorlar...''
bizde hayatın içindeki koşuşturmaca da,bırakın gölgelerimizi kendimizi kaybettik..en son ne zaman sadece kendiniz için bir soluklanma anı yarattınız? Yada kendiniz için bişey yaptınız?zamansızlıktan,yetişememekten şikayet edip,sevdiklerimizden vazgeçtik...ne için??artık bir molaya ihtiyacımız var,hayatı dırdurup soluklanmaya....nasıl mı??kendimiz için küçücük bişey yapabilsek,mola başlayacak.ne bileyim küçücük bir papatya demeti belki işten eve giderken,yada kırmızı bir şarap eşliğinde,güzel bir müzik...fazla değil belki sadece 10 dk ama sadece bizim için,gölgelerimizin bize yetişmesini beklemek için..
dönmeyi durdurmuyor dünya bizim için,ama biz kendi dünyamızı durdurabiliriz kısa bir mola için...
günün birinde,küçük bir soluklanma anında,sıcak bir kahve yada bir kadeh şarap eşliğinde buluşabilmek ümidiyle...
sevgiler...
kelebek:)

16 Haziran 2009 Salı

düden..

düden..

büyüleyici olduğu kadar ürkütücüde...

suyun gürültüsünden kendi sesinizi duymak biraz zor

Antalya'nın sıcağından sonra buz gibi bir serinlik,çoştukça çoşan bir şelale...








































































































burasıda denize döküldüğü yer..

özel turlar düzenliyorlar belirli saatlerde çok büyük yatlarla sırf bu gökkuşağı pırıltısını yakından görmek için ...

muhteşem bir görüntü ...










13 Haziran 2009 Cumartesi

mazi



çocukluğumdan beri günlük tutarım ben,arada da dönüp okurum yazdıklarımı,kimi zaman bir sızı,kimi zaman tebessümle...iç dünyaya yolculuk gibi,neydi ne oldu der gibi...hep rahatlaşmıştır beni yazmak,hep iyi gelmiştir...kimi zaman yazarım öfkemi kağıda, paramparça ederek atarım sonra,iyi olur sakinleşirim...bazen de içimde tüm güzellikler kıpırdarken,sevincimi yazarım içim içime sığmayarak...dedim ya iyi gelir yazmak bana ,öfkeyi,sevinci,hüznü,nefreti yazar da yazarım...:)dün annemlerdeydim, eskileri karıştırdım ucundan ne komikmiş dertlerim:)ne kadar büyük geliyormuş ve biz ne çok eğleniyormuşuz...çok güzel bir çocukluk geçirdim ben,hep güzel insanlar oldu etrafımda.şanslı azınlıktanım yani...ne ailem fazla geldi,ne arkadaşlarım...büyüdükçe insanlar yanlız kalıyorlar derken,mazideki dostlar çıkıverdiler karşıma,içimi ısıtarak.bak!aslında değişen bişey yok,kaldığımız yerden devam diyerek...tam da insanlıktan umudumu kesmişken,insanlar bu kadar yozlaşmışken...iyi geldiniz,iyiki geldiniz,hoşgeldiniz yeniden tüm güzellikleri paylaşmak adına...
sevgiler..
kelebek:)

10 Haziran 2009 Çarşamba

Yücel Hoca









yücel hoca kim mi? 1946 doğumlu yücel izmirli,anadolu'nun çeşitli il ve ilçelerinde,öğretmenlik ve okul müdürlüğü görevlerinde bulunmuş;kendi mezun olduğu Karşıyaka Lisesi'nden yıllarca Türkçe ve edebiyat öğretmenliği yaparak emekli olmuştur.bu dönem zarfında abimin de öğretmenliğini yapmıştır...maalesef kendisine yetişemedim ben, ama her karşılaştığımız da abimi soracak kadar kadar mükemmel bir hafızaya sahip bu insana hayranlığım bir başkadır...şimdi ''nerden çıktı bu yücel hoca aşkı?'' diyeceksiniz...izmir life'ta bir yazısını okudum da ordan çıktı:)kitaplarını okumuşluğum vardır... her ay çıkardıkları ''karşıyaka karşıyaka'' adlı dergiyi de takip ediyorum.bu kadar Karşıyaka aşkı olan insanların varlığını bilmek içimi ısıtıyor...Karşıyaka'lı bir doktoru anlatıyor Yücel Hoca yazısında, Dr Ziya Ertemer kendisinin ve çocuklarının doktoru imiş Ziya Bey..
Buraya kadar herşey normal,Ziya Bey okuduğu Karşıyaka Lisesi'nde başlamış mesleğine sonra,muayene açmış kendisine Karşıyaka çarsısı içinde Vakıf İş Hanı'nın bugünki yerinde,o zaman 3 eski evin ortasındakini kiralamış ve ilk muayenesini burda açmış...çok güzelliklere imzasını atmış Ziya Bey... benim değineceğim ise gene Yücel Hoca Karşıyaka'yı öyle bir anlatıyor ki Ziya Bey'i anlatırken,Karşıyaka'ya yeniden aşık olmamak işten değil hele eski haline...bir alıntı yapacağım yazısından...''Ziya Ertemer'in bir de gençlik yıllarından bir anısı var ki hani''ne günlermiş...'' dedirtecek cinsten.''Karşıyaka'ya inmenin özel bir anlamı varmış o günlerde,erkekler pantolonlarını,gömleklerini mum gibi ütületir ve mutlaka ceket giyermiş,ceketsiz gömlekle Karşıyaka'ya gelmek ayıp sayılırmış.Kadınlar ise döpiyesleri ve şapkalarıyla çok şıklarmış'' şimdikinden ne kadar farklı değil mi ?anlatılanlar,geç kalmışız dünyaya gelmekle:) eski Karşıyaka'lılardan Karşıyaka'yı dinlemek ayrı bir keyif, hele anlatmayı bilenden ki Yücel Hoca bunlardan biri...Karşıyaka'lı olmak bir ayrıcalık gerçekten tabii bizlere göre:)
Eline,diline,yüreğine sağlık Yücel Hocam umarım uzun seneler, sizden Karşıyaka'yı dinlemeye devam ederiz...
sevgiler..
kelebek:)

8 Haziran 2009 Pazartesi

YENİ YAŞ




Tatil dönüşü,evimi özlemiş ve tatil çok güzel geçmişken,gelen hoş haberler ve etrafımda ki güzel insanların varlığıyla şımarmışken bir yaş daha yaşlandım.Umurumda mı ? Hayır!:) her yaş,ayrı keşfetme zamanı...bir önceki seneden farklı bir ben...artık hayat daha bir oturuyor,taşlar yerli yerine geçiyor..eski dostlar geri gelince,daha bir keyiflendi,renklendi hayat...''Duygular hayatın en büyük karmaşasıdır,hayatta en iyi dost en eski olandır''diye bir cümle okumuştum kitapta mıydı yoksa bir yazıda mı? Bilmem ! ama çok hoşuma gitmişti...hayatımın bir senesi daha geçmiş olan şu günlerde daha bir hakveriyorum ve ne varsa eskiler de var diyorum... ama yeni dostları da yabana atamam,beni hayal kırıklığına uğratmayan özel insanlar da var hayatımın parçası olan kısaca,yeni ve eski dostlarla yeni yaşım daha bir keyifli geçeceğe benziyor:P Hayat güzel mi ne??:)))
sevgiler...
kelebek...

12 Mayıs 2009 Salı

duygu karmaşası




sizin de içiniz içinize sığmıyor mu bu aralar? Benim öyle! bir muzurluk,bir şımarıklık
allah sonumu hayır etsin...herkez beni seviyor diye dolanıyorum ortalıkta:)) seviyorlar mı?? evet,evet,evet...ah ah bahar bunların sorumlusu,alıp başımı gidesim var,her bahar olduğu gibi...aklımı başımdan alıyor, bu bahar benim:P insanın yeniden doğası geliyor... bakıyorum insanlar çıkıyor kabuklarından,kışın kasvetinden,etrafımızda olan o kadar tatsız şeye inat! Genede inadına güzel etraf...aşıklar ortalık yerde suratlarında, muzip bir gülümseme...parklar çocuk sesleriyle çınlıyor,güneş daha bir güzel doğuyor,batıyor...havada en güzel çiçeklerin koku festivali...bende de şımarıklık diz boyu,şükür ki allah'ın sevgili kuluyum etrafımda şımarabileceğim insanlar var,yoksa!duman olurdu halim...
işte böyle şımarıklıklar ertelensin...hayat son sürat akmaktayken, güzel güzel haberler alıyorken keyfime diyecek yok ...ondan bu içim içime sığmama durumları.boşverdim beni mutsuz edebilecek herşeyi, bana ulaşmalarına izin vermiyorumm vee böyle çok daha mutluyum... mutluluğu ancak biz istersek elde edebiliriz ki ,bunu artık çok iyi öğrendim...doğumgünüme az kaldı, bir yaş daha büyüyorum akıllandım mı?? hayır:P
gene kaldığım yerden,insanlara güvenip onları kendim gibi bilmeye devam ediyorum..öğreneceğim ,azimliyim...onlar ben değiller, hiç olmadılar bu inat niye??
amaaa yeni bir 365 gün daha başlıyor ve bu 365 gün içerisin de herkezi kendim gibi bilmek yok! Duvarlar daha kalın artık,içeri girmek zor...gidenler arkasından gitmek yok,giden gider ve umarım mutlu olur gittiği yerde...hayat!sana kaldırıyorum kadehimi, yanıbaşımızdakilerin şerefine....
sevgiler..
kelebek:)

10 Mayıs 2009 Pazar

baharrr







Bahar geldi ve hava da yeniden yeşermenin kokusu var. her taraf bu kokularla dolu ,artık yürüyüşler daha keyifli. çiçek, böcek derken kısın kabusundan uyanıp ,baharın büyüsüne kapılıp keşfetme vakti ...her bahar ayrı bir büyü benim için, yaz çocuğu olduğumdan mıdır nedir? hiç sevmiyorum kış aylarını. bir tembellik, bir huysuzluk kaplıyor bünyemi. pembe gözlüklerimi çıkarıp atıyorum bir kenara ve hiçbir şey mutlu edemiyor beni. oysa bahar ve yaz öylemi ya! bir muzurluk, bir heyacan kaplıyor bedenimi... sanki bahar dalları ,ruhum da açıyor... müzikler açılıyor son ses, kitaplar daha bir keyifli ve yeni heyecanlar mutluluk verici ...yeniden yaşadığını hissetmek silkelenip kendine gelmek, baharrr seviyorumm senii:) bugün balkonumu düzenledim biraz lalelerim açıyor ortancalar son sürat yeşermekte sümbüller bir sonraki bahara tekrarlanmak üzere uykuya geçmiş bulunuyorlar. geçen sene ortancalar süperdi bilenler bilir:D bu sene de lalelerr geldi sarı, pembe bir sürü lalem var ve balkonum bu sene, daha güzel olma yolun da ilerliyor ve bahar bana mutluluk veriyor...
arkadaşım telefon açtı bugün 'gel hadi dışarısı çok güzel' ikiletirmiyim ?anın da kapının önünde buluverdi beni ...girne 'den çıktık sahile bisikletlerle, allahım hava nasıl güzel, mis gibi hanımelleri kokuyor... deniz, dümdüz üstün de yem çıkaran balıkçıların tekneleri irili ufaklı, güneş parlak hafif bir esinti mis gibi bahar... neyse çenemiz düşmüş zaten bizim, konuşa konuşa mavişehir de bulduk kendimizi,.benim favori bir yerim var burun da, salaş bir balıkçı kahvesi...balık ekmeği süperdir tavsiye ederim. şehrin için de sayfiye yeri edası ile kimsenin bilmediği bir mola yeri... ağlarını düzenleyen balıkçılar, denize açılanlar, denizden gelenler bir karmaşa insana iyi gelen... bir çok kişiyi götürdüm ben oraya, orda olmayı sevdiğimden ama artık, çok insan tarafından keşfedilmiş o sakinliği yok gene de süper... denizin için de gibisiniz tam uçta. önünüzde balıkçı tekneleri ,deniz ,ördekler, tavuklar ,kazlar hepsi denizin üstün de... dışarda,ayağınızın altın da ,yediğiniz balık ekmekten haklarını istercesine ve çok garip hayvanlar, ne verirseniz yiyorlar ördeklere balık bile yedirmişliğim vardır fazla oburlar... hepsi besili tabii, herkez onları besleme telaşın da... kedileri hiç saymıyorum zaten, hepsi garfıeld edasında 'buraların hakimiyeti bizde' der gibi gerim gerim geriliyorlar... işin ilginci hiçbiri birbirine dokunmuyor, hepsi kendi havasın da... geçen gidişim de pelikan sürüsü vardı mesela, her hayvanı görebiliyorsunuz bugün de ölü bir vatoz suyun üstüne vurmuştu, ilk defa görüyorum yakından ölüydü, ama oldukça ilginçti... neyse verdik yüzümüzü güneşe ,nasıl güzel geldi kışın kasvetinden sonra... hele durmadan yağan yağmurların ardından, gerçi hiç şikayetçi değilim yağmurlardan. hem çok severim özellikle, yağmurda yürümeyi hem de geçen seneki susuzluktan sonra ilaç gibi geldi kavuştu toprak sevdalısına.... geçen sene ayrı düşmüşlerdi, bu sene hasret giderdiler bol bol ...bizede yeşilin keyfini sürmek kaldı:)işte böyle baharın gelmesiyle bende keyiflendim, kendime gelmeye başladım herşey daha bir güzel görünmeye başladı gözüme,hoşgeldin içimin baharı gönlümü yeşillendirdin iyiki geldin...
sevgiler
kelebek...

9 Mayıs 2009 Cumartesi

küçük bir mucize



bugün,çok parlak ışıl ışıl birgün...bir arkadaşımın bebeği olucak ve biz bu haberi çok uzun zamandır bekliyoruz:) çok güzel parlıyor güneş,tüm kuşlar haberin heyecanıyla cıvıl cıvıl...tüm olumsuzluklara,tüm kötü haberlere rağmen küçük bir mucize gerçekleşiyor...aslında büyük hem de çok büyükk...bir heyecan serüveni başlıyor,yeni bir masal yazılacak...neye benzeyecek,nasıl olucak?? ah ah çok güzel olucak herşey...
hoşgeldin hayatımıza güzel bebek,ne iyi yaptın gelmeye karar vermekle...

sevgiler..
kelebek:)

8 Mayıs 2009 Cuma

hayat


olmuyor, olmuyor yazma perilerim beni terketti... yazmak için uğraşsam da yazamıyorum... derken bu satırlar dökülüyor beyazlığın üstüne.etrafımdaki mutsuz insan topluluğuna yenileri ekleniyor durmadan ve ben seyrediyorum umutsuzca. neden? diye sormadan duramıyorum neden insanlar istedikleri hayatı yaşayamıyorlar? niye hep birşeyler erteleniyor, bişeylerden sonra olmalı yaşamak... hayat ertelenmeyecek kadar kısa değil mi?? insan mutlu olduğu sürece daha kolay yaşamaz mı? niye zorlaştırıyoruz hayatı kendimiz ve etrafımızdakiler için ?? böyle sorularla uğraşıyorum bu aralar nedenler, nasıllar? kırk tilki kırkının da kuyruğu birbirine değmiyor...zor iş yahu! yaşamak zor, hayatta kalmak, mutlu olmak, mutlu etmek çok zorr...
etrafta bu ara hep kötü haberler var,hastalıklar,sıkıntılar allah beterinden saklasın isyan gibi gelmesin ama ne bileyim işte bir umutsuzluk kapladı içimi aslın da bahar geldi! ve ben mutluyum yada mutlu olmaya zorluyorum kendimi... bir mucize istiyorummmmm trafikte hep yeşil ışığa denk gelmek gibi, seneler sonra duymadığım bir sesin kulağımda yankılanması gibi küçük mucizeler... ama mutlu olmamı sağlıyacaklar biliyorum,yeni bir sayfa açılacak ve gülmek için yeniden bahaneler bulacağım ...
yarın yeni birgün değil mi? sevdiğim şehrim de, sevdiğim insanlarla beraberim.sağlığım yerin de ve sevdiklerimin de... güzel arkadaşlarım var ne dediğimi ne anlattığımı anlayabilen saf saf suratıma bakmayan...o zaman! gene de mutlu olmak için bahaneler var. gene de mutlu olmalı herşeye, herkeze inat...boşver be gönlüm! takılma sen gene bir şeye ,bırak tilkilerin kuyrukları değsin birbirine... bırak insanlar ne yapmak istelerse yapsınlar, nasıl mutlu olacaklarsa öyle yaşasınlar sana ne, kime ne? mutsuzluğu sen kendin yaratırsın unutma...ör gene duvarlarını oku sen kitabını kötülük niye? sen mutlu değilmiydin kendi dünyan da?? ol yine! erteleme hayatı bırak aksın gitsin zaman, zaman yıkar herşeyi yıkar gider, berrak bir su akıntısının tazeliği gibi...bak gene açıyor çiçekler ,uğur böcekleri uçuşuyor herkeze uğur getirmek istercesine ...bak kuşlar nasıl cilveleşip kur yapıyorlar dinlesen gene duyacaksın, gene göreceksin, görmeyi bildiğin sürece etraftaki güzellikleri... bazen bir bebeğin gülümsemesi bazen bir kedinin esnemesi tembel tembel bazen de küçücük bir papatya demeti ...boşver be gönlüm !hayat herşeye rağmen, inadına yaşamaya değer...
yarın yeni birgün... yarın güneş farklı doğmayacak ama, daha bir parlak olacak. belki sen görmek istediğin yönüyle göreceksin dünyayı ...ya kuşların cıvıltısıyla uyanıp miskince keyifle gerineceksin yatağın da yada gene mutsuz uyanacaksın sabah oldu diye tercih senin. mutlu olup olmama hakkı sende, sen yapacaksın tercihini... mutlu olmama hakkınından vazgeç bence sen mutluluğu seç ve gör bak güneş gene pırıl pırıl parlayacak ve sen gene mutlu kalkacaksın yatağından...
boşver be gönlüm...

kelebek...

19 Nisan 2009 Pazar

En son ne zaman mutluluktan havalara uçtunuz??



geçen gün bir arkadaşım sordu bu soruyu... şöyle bir düşündüm de sanırım uzun zaman oldu :( bunu itiraf etmek zor olsa da... insanlar artık daha mutsuz. her sabah karşılaştığınız insanlar artık sizi farkında değil. herkeste karamsarlık, bezginlik... eski arkadaşlarınız artık eskisi kadar mutlu değil!
mutluluğa taktım ben bu aralar... etrafımdaki insanları seyrederken bakıyorum da kimsenin yüzü gülmüyor ve artık kimse kendisi için bişey yapmıyor.
ev aynı ev, iş aynı iş... takip edilen yollar, sabah binilen vapurlar, sabah kalkılan saat, yapılan işler hep aynı... sırayla süregeliyor ve artık insanlar eskisi kadar kendilerini mutlu etmek istemiyor. bu bir gerçek ve en büyük silahlarıyla vuruyorlar kendilerini! monotonluk ve bundan sanki başkası sorumlu gibi davranıyorlar! ama değil insan her yaptığı şeyden kendisi sorumlu. kendi kendini mutlu etmeyi isterse kesinlikle başarılı oluyor.
her şey beynimizin için de olup bitiyor! siz ne tarafından bakmak isterseniz, o taraftan görüyorsunuz. eğer hep olumsuzluklar baskın geliyorsa hayatta, hep mutsuzsuzsunuz ve mutsuzlukları çekiyorsunuz mıknatıs gibi... ama grilerin ve siyahların içindeki pembeleri, morları, sarıları keşfederseniz o gri ve siyahtan eser kalmıyor ve etraf bir renk cümbüşüne dönüşüyor. her taraf kuşlar, böcekler, çiçeklerle doluveriyor. eğer dinlemeyi görmeyi bilirseniz...
okuldayken hafta sonu gelmek bilmezdi, fenalık basardı oysa ne güzel yıllarmış keşke hiç bitmeseymiş! büyüdükçe, zamanlar kısalıyor, haftalar bir başlıyor bir bitiyor, anlamıyorsunuz! yıllar nasıl geçiyor ve ben bu yaşa nasıl geldim... bir arkadaşımın babaannesi "aynaya bakmasam kendimi 18 yaşında hissederim" dermiş! gerçekten, insan nasıl yaşlandığını anlamıyor. bence yılların nasıl geçtiğine değil nasıl geçirdiğimize bakmak lazım... bu aralar coca-cola'nın bir reklamı yayınlanıyor televizyonda ve takılıp kalıyorum. izlemişsinizdir mutlaka... 102 yaşında bir adamın yeni doğmuş bir bebeğe verdiği öğütler... o kadar doğru ki insan kendini mutlu hissettiği kadar mutludur! eğer siz devamlı mutsuzluktan şikayet ederseniz mutsuz olursunuz. hasta olacağım galiba deyip hastalandığınız gibi... belki olmayacağım deseniz olmazsınız.
etrafı dinlemek için biraz durup soluklanırsak eminim her şey daha güzel olacak. çok hızlı yaşıyoruz çok. eskiden bir mektup için bir hafta beklerken şimdi 2 saniye içinde e-mail ile yolluyoruz düşündüklerimizi, özlemimizi, işlerimizi... artık her istediğimiz insana, istediğimiz anda ulaşıyoruz hiç beklemeden. yahu cep telefonlarından önce ne yapıyorduk, nasıl haberleşiyorduk biz insanların eskiden daha mutlu olmalarının sebebi daha az görünür bulunur olmaları mıydı acaba??
bilmiyorum... ama eskiden daha mutlu, daha güler yüzlü insanlar vardı. bu bir gerçek! ister çağın getirdikleri deyin ister stres... insanlar bir şekilde mutsuzlar. bu kervana ben de dahildim. aslında sonra farkettim ki beni, benden başkası mutlu edemez ve mutluluktan havalara uçuramaz eğer ben istemezsem... zaten insanlar büyüyünce yalnız ve mutsuz oluyorlar. bu da inkar edilemez. düşünsenize, kaç kişi var geçmişinizden gelen? sağlam olanları demiyorum onlarca yıl taşıdığınız kaç dostunuz var bir elinizin hadi iki elinizin parmaklarını geçmez eğer şanslıysanız. ya diğerleri yitip gitmişler yıllar boyunca eksilerek büyümüşsünüz, yenileri katarak hayatınıza ama onlarda eskiler kadar tat vermemiş. daha mı mutluyduk eskiden? evet çünkü, bu kadar görülmüyor, bu kadar bulunmuyorduk. saklanıp soluklanacağımız limanlarımız vardı hepimizin ve dostlar içinde keyifliydik. gülmek için daha çok bahanemiz vardı ama o bahaneleri yıllar için de gene biz yok ettik. evet, suç bizde çünkü kendimizden vazgeçtik. hep başka şeyler önemli oldu. aile, iş... hep bir şeyleri erteledik. bir şeyler için okul bitince, çalışmaya başlayınca, evlenince, çocuğum olunca, çocuğumun okulu bitince... önce diğerleri için yaşamaya başladık. sonra biz geldik hatta gelmedik bile ömrü öyle tükettik ve geriye dönüp bakınca onca senenin boşa geçmiş olduğunu içimiz acıyarak gördük. keşkeler, her geçen gün daha da bir arttı. peki sorumlusu kim? hayat mı? dünya mı? insanlar mı? sadece çok mutlu gözüken insanlara bakın. pozitifliğine şaşırır kalır, anlamazsınız, nasıl yapabiliyor diye... mutluluk öğretilmez ve aslında çok basittir. önce sen gelmeli hayatında. sen mutlu edebilirsen kendini zaten ışıldarsın ve bu herkesi etkiler. mutluluktan havalara uçmak da elinde. mutluluğu yaşayabilmekte... bir arkadaşım bir hikaye anlatmış... mutlulukla ilgili bir kitaptan alıntı yaparak günde bir dakika kendin için ne yapabilirsin diye... düşün 1 dakika kısa gelir sana, 60 saniye çok uzun... günde sadece 60 saniye... o yapmış mı?? bilmiyoruz ama biz yapalım... ben deneniyorum ve sanırım başarılı oluyorum. mutlu olmak istiyorum, mutluluktan havalara uçmak... ve biliyorum ki bunu sadece ben yapabilirim başkası değil... günde 60 saniye ayırın, kendiniz için ne kaybedersiniz ki ??

sevgiler

kelebek :)

15 Nisan 2009 Çarşamba

kızlar ağası

Bulutlu bir İzmir havası ve Kızlar Ağası bulutların gölgesin de daha da bir güzel....

Orta kararın da bir Türk kahvesi yanında sunulan lokum eşliğinde insanı daha da ortama aşık ediyor...


Kızlar Ağası 'na tekrar gitme bahanesi sakızlı sahlep:)


Hisarönü Camii ,Kızlar Ağasın'dan ve bulutlar eşliğin de daha bir büyüleyici...
Devamlı bir telaş! gelenler ,gidenler birçok misafir ağırlıyor Kızlar Ağası gün için de...

İncik ,boncuk, takılar,kıyafetler,şapkalar,çantalar her biri ayrı birer renk cümbüşü insanı cezbeden...

Başka bir dünya kısacası keşfedilmeyi bekleyen..Keman ile ud başbaşa vermiş, dile gelmek için bekliyorlar.Sanki hikayelerini anlatmak için bir dinleyen bulmayı ümit ederek...Bambaşka bir rengi var Kızlar Ağasın'da ışığın...

Ve her dükkanın ayrı bir hikayesi...Kimbilir ki! bu likör takımıyla kaç bayram likör ikramı yapıldı bol köpüklü bir Türk kahvesi ve koyu bir muhabbet eşliğin de...
Belki de likör takımına eşlik eden fincanlar bunlar, kimbilir?


Kızlar Ağası Hanı...

Yeni bahanelerle tekrar tekrar yaşanılası olan mekan ...
Birçok hikayeyeyi paylaşmayı ümit ederek...


sevgiler
kelebek:)