19 Nisan 2009 Pazar

En son ne zaman mutluluktan havalara uçtunuz??



geçen gün bir arkadaşım sordu bu soruyu... şöyle bir düşündüm de sanırım uzun zaman oldu :( bunu itiraf etmek zor olsa da... insanlar artık daha mutsuz. her sabah karşılaştığınız insanlar artık sizi farkında değil. herkeste karamsarlık, bezginlik... eski arkadaşlarınız artık eskisi kadar mutlu değil!
mutluluğa taktım ben bu aralar... etrafımdaki insanları seyrederken bakıyorum da kimsenin yüzü gülmüyor ve artık kimse kendisi için bişey yapmıyor.
ev aynı ev, iş aynı iş... takip edilen yollar, sabah binilen vapurlar, sabah kalkılan saat, yapılan işler hep aynı... sırayla süregeliyor ve artık insanlar eskisi kadar kendilerini mutlu etmek istemiyor. bu bir gerçek ve en büyük silahlarıyla vuruyorlar kendilerini! monotonluk ve bundan sanki başkası sorumlu gibi davranıyorlar! ama değil insan her yaptığı şeyden kendisi sorumlu. kendi kendini mutlu etmeyi isterse kesinlikle başarılı oluyor.
her şey beynimizin için de olup bitiyor! siz ne tarafından bakmak isterseniz, o taraftan görüyorsunuz. eğer hep olumsuzluklar baskın geliyorsa hayatta, hep mutsuzsuzsunuz ve mutsuzlukları çekiyorsunuz mıknatıs gibi... ama grilerin ve siyahların içindeki pembeleri, morları, sarıları keşfederseniz o gri ve siyahtan eser kalmıyor ve etraf bir renk cümbüşüne dönüşüyor. her taraf kuşlar, böcekler, çiçeklerle doluveriyor. eğer dinlemeyi görmeyi bilirseniz...
okuldayken hafta sonu gelmek bilmezdi, fenalık basardı oysa ne güzel yıllarmış keşke hiç bitmeseymiş! büyüdükçe, zamanlar kısalıyor, haftalar bir başlıyor bir bitiyor, anlamıyorsunuz! yıllar nasıl geçiyor ve ben bu yaşa nasıl geldim... bir arkadaşımın babaannesi "aynaya bakmasam kendimi 18 yaşında hissederim" dermiş! gerçekten, insan nasıl yaşlandığını anlamıyor. bence yılların nasıl geçtiğine değil nasıl geçirdiğimize bakmak lazım... bu aralar coca-cola'nın bir reklamı yayınlanıyor televizyonda ve takılıp kalıyorum. izlemişsinizdir mutlaka... 102 yaşında bir adamın yeni doğmuş bir bebeğe verdiği öğütler... o kadar doğru ki insan kendini mutlu hissettiği kadar mutludur! eğer siz devamlı mutsuzluktan şikayet ederseniz mutsuz olursunuz. hasta olacağım galiba deyip hastalandığınız gibi... belki olmayacağım deseniz olmazsınız.
etrafı dinlemek için biraz durup soluklanırsak eminim her şey daha güzel olacak. çok hızlı yaşıyoruz çok. eskiden bir mektup için bir hafta beklerken şimdi 2 saniye içinde e-mail ile yolluyoruz düşündüklerimizi, özlemimizi, işlerimizi... artık her istediğimiz insana, istediğimiz anda ulaşıyoruz hiç beklemeden. yahu cep telefonlarından önce ne yapıyorduk, nasıl haberleşiyorduk biz insanların eskiden daha mutlu olmalarının sebebi daha az görünür bulunur olmaları mıydı acaba??
bilmiyorum... ama eskiden daha mutlu, daha güler yüzlü insanlar vardı. bu bir gerçek! ister çağın getirdikleri deyin ister stres... insanlar bir şekilde mutsuzlar. bu kervana ben de dahildim. aslında sonra farkettim ki beni, benden başkası mutlu edemez ve mutluluktan havalara uçuramaz eğer ben istemezsem... zaten insanlar büyüyünce yalnız ve mutsuz oluyorlar. bu da inkar edilemez. düşünsenize, kaç kişi var geçmişinizden gelen? sağlam olanları demiyorum onlarca yıl taşıdığınız kaç dostunuz var bir elinizin hadi iki elinizin parmaklarını geçmez eğer şanslıysanız. ya diğerleri yitip gitmişler yıllar boyunca eksilerek büyümüşsünüz, yenileri katarak hayatınıza ama onlarda eskiler kadar tat vermemiş. daha mı mutluyduk eskiden? evet çünkü, bu kadar görülmüyor, bu kadar bulunmuyorduk. saklanıp soluklanacağımız limanlarımız vardı hepimizin ve dostlar içinde keyifliydik. gülmek için daha çok bahanemiz vardı ama o bahaneleri yıllar için de gene biz yok ettik. evet, suç bizde çünkü kendimizden vazgeçtik. hep başka şeyler önemli oldu. aile, iş... hep bir şeyleri erteledik. bir şeyler için okul bitince, çalışmaya başlayınca, evlenince, çocuğum olunca, çocuğumun okulu bitince... önce diğerleri için yaşamaya başladık. sonra biz geldik hatta gelmedik bile ömrü öyle tükettik ve geriye dönüp bakınca onca senenin boşa geçmiş olduğunu içimiz acıyarak gördük. keşkeler, her geçen gün daha da bir arttı. peki sorumlusu kim? hayat mı? dünya mı? insanlar mı? sadece çok mutlu gözüken insanlara bakın. pozitifliğine şaşırır kalır, anlamazsınız, nasıl yapabiliyor diye... mutluluk öğretilmez ve aslında çok basittir. önce sen gelmeli hayatında. sen mutlu edebilirsen kendini zaten ışıldarsın ve bu herkesi etkiler. mutluluktan havalara uçmak da elinde. mutluluğu yaşayabilmekte... bir arkadaşım bir hikaye anlatmış... mutlulukla ilgili bir kitaptan alıntı yaparak günde bir dakika kendin için ne yapabilirsin diye... düşün 1 dakika kısa gelir sana, 60 saniye çok uzun... günde sadece 60 saniye... o yapmış mı?? bilmiyoruz ama biz yapalım... ben deneniyorum ve sanırım başarılı oluyorum. mutlu olmak istiyorum, mutluluktan havalara uçmak... ve biliyorum ki bunu sadece ben yapabilirim başkası değil... günde 60 saniye ayırın, kendiniz için ne kaybedersiniz ki ??

sevgiler

kelebek :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder