10 Nisan 2009 Cuma

kızlar ağası hanı


kızlar ağası hanı


Bugün doğma büyüme İzmirli biri olarak İzmir'den ve kendimden utandım. Neden diyeceksiniz... Senelerdir Kızlar Ağası Hanı'na giderim. Yemek yemişliğim, kahve içmişliğim, takılara dükkanlara bakarken kendimi kaybetmişliğim vardır ama yukarı hiç çıkmamıştım. Orada nasıl bir dünya olduğunu bilmeden yaşamışım senelerdir...Bugün bir arkadaşımı sabahın köründe uykusundan edip rüyamda görmüş gibi kemeraltına gidelim diye tutturdum. Sağolsun o da hayır demeyi hiç bilmez 'e, tamam' dedi kalktı bana uydu. Aldık elimize kahvaltılıklarımızı bindik konak vapuruna. Hava da nasıl güzel martılar, gelen giden gemiler, deniz gri, hava puslu ama inadına manzara süper... yağlı boya tablo gibi... İzmirli için vapur keyfi ayrıdır, bilen bilir. Neyse indik Kemeraltı girişine bende de bugün bir deli doluluk, bir zıpırlık var ki yerim de duramıyorum. Onu da yapalım, buraya da bakalım derken arkadaşım kemeraltını çok iyi bilir! o kadar ki, bir girdiğiniz yerden asla bir daha giremezsiniz beyniniz döner ama çokta keyiflidir onunla kemeraltını dolanmak...Başka bir dünyaya yolculuk gibi... Neyse kendimizi en sonun da Kızlar Ağası Hanın'da bulduk. alt katta geleneksel turumuzu tamamladıktan sonra kahveyi yukarda içmeye karar verdik. Hani şöyle bol köpüklü, fincanda pişen cinsinden! bir de sakızlı sahlep varmış... Bir daha gelmek için bahanemiz olsun diye (sanki bahaneye ihtiyacımız varmış gibi) erteledik onun tadına bakmayı... Aklımda kalmadı değil hani neyse insanlar bıcır bıcır, malum çarşamba turistler ellerinde fotoğraf makinaları dolanıp duruyorlar. Esnaf halinden memnun... Bu işsizlikte bir hareket! umarım bereket de olmuştur. Bambaşka bir dünyada buldum kendimi hani şöyle masalımsı, gerçek olduğuna inanamadığın ama gerçek olan anlar vardır ya işte öyle bişey... Işığın rengi farklı, kokusu, tadı farklı bir dünya...Yüzümde tuhaf bir gülümseme ile nereye bakacağımı bilemeden dolandım, durdum bol bol fotoğraf çekerek. Tabii hepsini yanlışlıkla silip çok üzülmeme sebep oldular ama napalım orda gene duruyorlar. Yeni bir yolculukta yenilerini çekebilme ümidiyle .Kokuyu, rengi içime çekerek dolanırken karşımıza bir dükkan çıktı. Salaş tozlu ama bir o kadar keşfedilmeye davetkar! Vitrine bakıp kendimi büyüsüne kaptırmışken, içerden dükkanın sahibi kocaman bir gülümsemeyle bizi davet etti. Hani şu gerçek olduğuna inanamadığınız insanlardan! Dünya umrunda değil... Satışmış, insanlar beğenmiş beğenmemiş umru değil! O, kendine has dünyasında kendine has üslubuyla yaşamaktan çok memnun. Ordan burdan derken bilin bakalım nereli çıktı? Karşıyakalı :) tabiii hemen başladı bir Karşıyaka muhabbeti onu tanır mısın, sen bunu tanır mısın, oooo orda şu vardı, burda bu... 'artık eski karşıyaka kalmadı' serzenişleri arasında vaktin nasıl geçtiğini anlamadan kendimizi ortamın büyüsüne kaptırdık. Arkadaşım, saatin farkına varmasaydı sanırım akşamı ederdik orda! Serdar Bey, beyi yok sadece Serdar kendisinin deyimiyle 10 enstrüman çalmayı kendi kendine öğrenmiş, kendi dünyasında bir dünyalı ve mutlu... Malum bu zamanlarda mutlu insan bulmak çok kolay olmuyor. Yolunuz düşerse uğrayın kendinizi bambaşka bir dünyada bulacaksınız. Eğer dünyanın karmaşasından sıkılırsanız, kalabalığın için de bir sığınak bir soluklanma yeri başınızı alıp saklanacağınız bir liman ararsanız bence doğru bir yer.Tabii eskiliği, antikaları sevmiyorsanız sakın gitmeyi aklınızdan geçirmeyin. Çünkü, hiçbir şey bulamazsınız ama bu dediklerimi seviyor ve hikayeleri önemsiyorsanız mükemmel ve ötesi bir yer! Tabii dediğim gibi bu benim masalım. Sizde aynı masalı yaşayacaksınız diye bişey yok! İki kişi aynı rüyayı aynı anda göremez değil mi? yine de denemeye değer. küçük bir mola verin hayata... güzel bir kahve yada sakızlı sahlep eşliğinde...

sevgiler...

kelebek:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder